Hassas Ayar Argümanının Değerlendirilmesi - Richard Swinsburne








Tercüme: Zikri Yavuz
Tanrı’nın varlığı hakkındaki a posteriori  (deneyimden gelen bilgi
temelli) kanıtlar, öncüllerinin genelliğine göre bir sıralamaya konulabi -lir. Kozmolojik kanıtla bir evrenin var olduğu gerçeğinden çıkarımda  bulunulur; tasarım kanıtının bir şekli, tabiat kanunlarının (evrenin bü -tün unsurlarının kanun şeklinde davranması gibi) işleyişinden çıka -rımda bulunur; ayrıca tasarım kanıtının diğer bir şekli, eğer evrende  insan yaşamı evrimleşecekse oldukça özel değerlere sahip sabitlere ve  değişkenlere sahip kanunlar ve sınır koşullarının gerekli olduğunu id -dia ederek, insanların evrimine neden olacak şekilde var olan evrenin  sınır koşulları ve kanunlarından çıkarımda bulunur. Bu sonrakinin ge -nel ifade ediliş şekli; evrimleşen insan yaşamının var olması için, bu  sınır koşulları, kanun sabiteleri ve değişkenlerinin oldukça dar sınır -lar içerisinde olmak zorunda olduğunu iddia etmektir. Bundan dolayı  bu kanıt “ince-ayar kanıtı” olarak adlandırılır.  Ayrıca, daha dar öncüllerden başlayan birçok farklı kanıt da vardır.  İnancım odur ki, kanıtlar birikimseldir. Bir evrenin varlığı, Tanrı’nın  var olma olasılığını, var olmama durumuna göre yükseltir. Tabiat ka -nunlarının işleyişi, onu biraz daha arttırır, vesaire. Karşıt olarak sü -rülen delil, örneğin kötülüğün varlığından olan ise bu olasılığı daha  azaltabilir. Başka bir yerde, toplam delilin (mesela, teistler ve ateist -lerin evren hakkında bildikleri konusunda hem fikir oldukları her şe -yin) Tanrı’nın varlığını var olmamasından daha olası kıldığını iddia  etmiştim. 2 Bu bölümde benim ilgim, sadece ince-ayar kanıtının gücü  ile sınırlıdır: Sınır durumlarının ve kanunlarının insan yaşamını mey -dana getirici özelliği, bir Tanrı’nın var olduğu gerçeğini, bu sınır du -rumları olmadan kanunla yönetilen bir evrenin var olduğu bir durum -dan ne kadar daha fazla olası kılar? “Sınır koşulları” ile, eğer evren sonlu bir zaman önce başladıysa,  kütle-enerji yoğunluğu ve Büyük Patlama anındaki ilk genişleme hızı  gibi, başlangıç koşullarını kastediyorum. Eğer evren sonsuz bir za-mandan beri var kabul edilse, bütün zamanlarda onu karakterize eden  kanunlarla belirlenmemiş olan evrenin tüm bu özelliklerini -örneğin  madde-enerjisinin olası toplam miktarını- anlıyorum. Ancak kanıtın
evrenin sadece sonlu bir zamanda var olmaya başlamasına ihtiyacı ol -madığına işaret ettikten sonra, araştırmanın basitliği için onun sadece  sonlu bir zamanda var olduğunu ve Büyük Patlama ile başladığını var -sayacağım. Eğer evren sonsuz bir zamandır varsa, kanıtın bir dere -ceye kadar daha zayıf olduğu söylenebilir (çünkü insan evrimine ola -nak sağlayan sınır koşulları aralığı o zaman daha geniş olurdu), ancak  benim tahminime göre kanıt bu durumda bile çok fazla zayıf olmazdı.
“Evren” ile bizim evrenimizi kastediyorum ve bununla, bizimle za -mansal ve uzamsal olarak ilişkili olan fiziksel nesneler sistemini an-lıyorum. (İki cisim eğer birbirlerinden belirli yönde belirli uzaklıkta  iseler uzamsal olarak ilişkilidirler. İki şey eğer birbirlerine göre önce,
sonra ve eşanlı ise zamansal olarak ilişkilidirler. Hem uzamsal olarak
ilişkili olma ilişkisinin, hem de zamansal olarak ilişkili olma ilişkisi -nin dönüşümlü, simetrik ve geçişken olduğunu varsayacağım). Her -hangi bir uzamsal ve/veya zamansal olarak ilişkili nesnelerin başka  gerçek sistemlerini “başka evren” olarak sınıflandıracağım.
“Kişi” ile duygulara, düşüncelere, arzulara, inançlara (belirli de-receye kadar çok yönlü olan) amaçlara sahip bir varlığı anlayacağım.  “İnsan olma” ile algıyla dünya hakkında öğrenme ve kendi yaşamının  bütün yönlerine, başkalarınkine ve dünyaya etki edebilme ve iyi veya  kötü gibi farklılıklar yapmayı seçme özgür irade kapasitesine sahip  birini, özel türde bir kişiyi anlayacağım. Böyle bir kişi, iyi ve kötü ar -zulara (yönelimlere) -iyi arzular iyiyi tanıyabilmek için ve kötü arzu -lar iyi ve kötü arasında seçim yapabilmek için- sahip olacaktır. (İyiyi  seçebilmek için, onu tanıyabilmen gerekir ve eğer tanıyabilirsen, bu  sana onu gerçekleştirmek için minimum yönelimi verecektir. Ancak,  yaratılmış bir varlık, kötüye herhangi bir arzu duymuyorsa kaçınılmaz
bir şekilde iyiyi gerçekleştirecektir.) 3 insan olma kavramıma, (en basit  haliyle de olsa) metafizik hakkında akıl yürütmeyi içeren bir akletme  ve Tanrı kavramına sahip olma kapasitesini de dâhil ediyorum. Bü -tün bu kapasitelere sahip bir kişi olarak “insan olma”nın, bu anlamı -nın sıradan bir anlam olmadığını; aksine, bu bölümde savunulan ar -gümanın amaçları için gerekli olduğunu vurguluyorum.   Biz, ben ve okuyucularım özsel olarak kişileriz (eğer arzulara,
inançlara vs. sahip olma kapasitesine sahip olmasa idik, var olmazdık),  fakat özsel olarak insanlar değiliz (örneğin kötü arzulara sahip olma -saydık bile, var olmaya devam edebilirdik). Bununla birlikte benim  kastettiğim anlamda, bizim insanlar olduğumuzu varsayacağım. 4 Be -nim tanımıma göre bedenlileşme insanlığın özsel bir sıfatı olmamakla  birlikte, biz sadece insanlar değiliz aynı zamanda bedenleri olan in -sanlarız. Bedenim herkese açık bir nesne, bir madde parçasıdır ki on -daki doğal süreçler vasıtası ile dünya hakkında bilgi sahibi olurum,  onun hakkında inançlarımı muhafaza ederim ve doğal süreçler vası -tası ile dünyada değişikliğe neden olurum ve bu doğal süreçler vası -tasıyla bende hoş veya hoş olmayan duygular meydana gelir. Örneğin  bedenime etki eden ses ve ışık sayesinde dünya hakkında bilgi sahibi olurum; kollarımı, ayaklarımı ve ağzımı vs. hareket ettirerek dünyada değişiklik meydana getiririm. Bedenimi kullanmaksızın dünyayı etki -lemenin ve onun hakkında bilgi sahibi olmanın yolu yoktur ve benim
algılamama ve eylemde bulunmama olanak sağlayan bedenimin içe -risindeki ayrıntılı süreçlerdir. Sinirler retinama etki eden ışığı sinirsel ateşlemelere çevirip aktarır, bu beynimde yerleşik olarak bulunan sinir -sel ağlarla etkileşimde bulunur; bu tip süreçler bendeki algıların sebe -bidir. Bedenimdeki olaylar bende zevk veya acıya sebep olur. Gerçek -leştirmeye çalıştığımız amaçlar beyin durumlarına neden olur, bunlar da, organlarımı harekete geçirmek için, hangi eylemlerin amaçlarımı gerçekleştireceği ile ilgili inançlardan kaynaklanan beyin durumları ile etkileşim içerisinde olur. Bir insan bedeni, insan algısı ve eylemi için araç olmaya elverişli bu türde işlev gören, herkese açık bir nesnedir. Bedenleşmiş bir insan olma, sadece onunla o insanın algılayabi-leceği ve eylemde bulunabileceği ve onda sadece o insanın hissedebi -leceği herkese açık bir objenin var olmasını gerektirir. İnsanların be -denleri olmaksızın var olabileceğinin; ayrıca insan bedenlerinin, insan algısının ve eylemlerinin araçları olmaksızın var olabileceğinin ve bi -zimkilerin davrandığı gibi davranabileceğinin mantıksal olarak müm -kün olduğunu varsayacağım.
5 Şimdi “ince-ayar kanıtı”nı açılış parag-rafımda yapmış olduğumdan daha kesin bir şekilde, insan bedenlerinin varlığına izin verecek şekilde dünyanın var olmasından kaynaklanan
bir kanıt olarak; ve böylece insan algısı ve eylemini mümkün kılan herkese açık araçlar olarak insan bedenlerinin evrimine izin verecek şekilde var olan bu evrenin, sınır koşulları ve kanunlarından ortaya çıkan bir kanıt olarak nitelendirebiliriz. İnce-ayar kanıtı, eğer bir Tanrı varsa, böyle bir ince-ayarın var olması gerektiğinin çok da fazla ihtimal dışı olmayacağı; fakat eğer
Tanrı yoksa, evrendeki temel yasa ve değişkenlerle ilgili böylesi bir ince-ayarın var olmasının yüksek oranda ihtimal dışı olacağından ha -reketle güçlü bir kanıt olacaktır. Bu olasılıkları karşılaştırmaya giri -şirken, araştırmanın basitliği adına, söz konusu Tanrı’nın, geleneksel teizmin Tanrısı olduğunu varsayacağım. Kötü tanrıların veya daha az önemli tanrıların ihtimaliyetini dikkate almayacağım. Başka bir yerde ileri sürmüş olduğum gerekçemden hareketle; bu tür varlıkların
var olduğu hipotezleri geleneksel teizmin Tanrısı’nın var olduğu hi -potezinden daha komplekstir ve sonrakinden daha düşük olasılıklara  sahiptir. 6 Geleneksel teizmin Tanrısı, O’nu değerlendirdiğim şekliyle,  özsel olarak ezeli, mutlak kudret sahibi (mantıksal olarak mümkün
olan her şeyi yapabilir anlamında), her şeyi bilen ve mükemmel bir  şekilde özgür ve iyidir.
7 Eğer Tanrı Varsa İnsan Bedenlerinin Olduğu Bir Dünya Neden Mümkündür?
Tanrı’nın mükemmel iyiliği O’nun ne tür bir dünya meydana getir-mesine neden olmuştur? Mutlak kudret sahibi bir Tanrı sadece mantık-sal olarak mümkün olanı yapabilir; örneğin hem iki alternatif arasında
seçim yapmak için libertaryan anlamda özgürlüğe sahip yaratıklar ya -ratmak, aynı zamanda onların nasıl seçimde bulunacağını belirlemek,
mantıksal olarak yapılması mümkün bir şey değildir. Bu yüzden ne tür bir dünyanın var olacağını belirlemek Tanrı için mantıksal olarak
mümkün olduğu sürece, sorumuz ne tür bir dünyaya O’nun sebep ola-cağı olmalıdır. 8 Mükemmel şekilde iyi bir varlık, yapabildiği kadar
çok iyiliği gerçekleştirmeyi deneyecektir. Bu yüzden en iyi yegâne bir  mümkün dünya varsa, Tanrı kuşkusuz onu var kılacaktır. Eğer bütün
mümkün dünyaların en iyi olanı yoksa, bunun yerine birbiriyle bağ-daşmayan eşit konumda en iyi dünyalar varsa, O kuşkusuz onlardan
birini var kılacaktır. Fakat her bir mümkün dünya, birbiriyle bağdaş -mayan başka bazı mümkün dünyalardan daha az iyi ise, O’nun mü-kemmel iyiliği sayesinde yapabileceği şey, çok iyi bir dünya yarat-maktır. Bu durumların herhangi birisinde, bir dünyanın iyiliği, bazı
kötü yönlerin mevcudiyetini veya bazı kötü yönlerin (Tanrı tarafın -dan) önlenmemiş olma ihtimaliyetini içerebilir. Tanrı, böylece, bütün
mümkün dünyaların en iyilerinden herhangi birinde veya bütün eşit
durumdaki en iyi mümkün dünyalarda veya bütün iyi mümkün dün -yalarda herhangi bir durumu zorunlu olarak yaratacaktır.
 Ancak daha iyi dünyalar serisinin bazı üyelerine veya sadece  eşit en iyi mümkün dünyaların bazılarına ait olan bazı durumlara,  Tanrı’nın sebep olma olasılığı ve kesinliği hakkında ne söyleyebiliriz?  Eğer belirli bir durumun var olması var olmamasından daha iyi ise, o
takdirde Tanrı’nın o duruma sebep olmasını mükemmel iyiliğinin so -nucu olduğunu varsayıyorum; eğer bu durumun var olması var olma -ması kadar iyi ise, Tanrı’nın bu duruma sebep olacağı bir 0,5 olasılık  vardır. Her birinin sonrakinden daha az iyi olduğu bir seriye ait du -rumlar için -ki orada onların göreceli iyiliği ölçülebilir- zikredilmeye  değer herhangi birisinden Tanrı’nın serideki daha büyük iyiliğe sahip  bir durumu meydana getirmesi yüksek ihtimal dâhilinde olacaktır. Bu,  bahsedilen durumun altındansa üzerinde sonsuz sayıda daha geniş du -rumlar düzeni olacağı içindir. En iyiyi meydana getiremeyen mükem -mel iyilik, çok yüksek ihtimalle çok cömert olacaktır.  Bu durumda özsel olarak mükemmel olarak iyi olan Tanrı, iyinin  dışında bir şey seçemez; O iyi ve kötü arasında özgür seçime sahip   değildir. Kendilerine, arkadaşlarına ve dünyaya dikkate değer bir şe -kilde faydalı olabilmek ve zarar verebilmek için sorumluluğa ve bu çok  önemli seçme özelliğine sahip olan varlıkların var olacak olması, akla  uygun olarak iyi bir şeydir. Bizler çocuklarımız olduğunda ve onları  özgür ve sorumlu yapmaya çalıştığımızda bunu iyi bir şey olarak ka -bul ederiz. Ve birbirlerine belirli bir sınıra kadar zarar verebilen özgür  varlıklar yaratmak, Tanrı için iyi olarak gözükmektedir. Ancak bu iyi -lik, beraberinde daha fazla kötülük riskini de taşır. Herhangi bir an -lamlı özgürlük ve sorumluluk, anlamlı olacak şekilde daha fazla zarar   verme riskini içerir ve Tanrı’nın yaratılmış varlıkların birbirlerine karşı  yapabileceği mümkün zararlar üzerine bir takım sınırlamalar (sonlu,  kısa bir yaşama sahip yaratılmış varlıklar tarafından meydana getiri -len bir sınır örneğin) dayatması gerektiğini ileri sürüyorum. Mükem -mel bir şekilde iyi bir Tanrı’nın bu tür yaratılmış varlıklar var kılıp  kılmayacağı (birbirlerine yapabilecekleri zararın sınırları içinde bile),  yaratılmış varlıklar tarafından sahip olunan sorumluluğun kapsamına  ve onu yanlış kullanma riskinin derecesine bağlıdır; Tanrı’nın yapmak  zorunda olduğu farklı durumların ahlaki değerini tamı tamına düşü -nüp tartmak, bizim kolaylıkla yapacağımız bir şey değildir. Ama me -seleyi basitleştirmek adına, anlamlı özgürlükten kaynaklanabilen kö -tülük riskinden dolayı, yaratılmış varlıkların (belirli sınırlar içerisinde)
anlamlı özgürlüğe sahip olduğu herhangi bir dünyanın, bu türdeki bir  durumun olmadığı aynı dünya kadar iyi olacağını, durum başka türlü  nasıl olursa olsun, böyle bir durumda Tanrı’nın yaratacağı 0,5 bir ola -sılığın var olduğunu ileri sürüyorum. Bütün zorluklara rağmen, özgür -lük ve sorumluluk iyi bir şey olduğundan, Tanrı’nın bu tür yaratıkların
olduğu bir dünyayı yaratacağı anlamlı bir olasılığın (diyelim ki 0,2 ve  0,8 arasında) var olmasının, rasyonel bir beklenti olduğu söylenebilir.
 Eğer yaratılmış varlıklar, kendileri ve başkaları için anlamlı sorum-luluğa sahip olacaksa, kendilerinin ve başkalarının duygu ve inanç -ları ile ilgili zihinsel yaşamlarını etkileyebilmelidirler. Kendilerinde ve  başkalarında iyi veya kötü duygular meydana getirebilmeleri, dünyayı
araştırmaları ve (bilgi olarak adlandıracağım) doğru inançları elde et -meleri ve başkalarına ondan bahsedebilmeleri gerekir: Ancak anlamlı  sorumluluk, bu kapasitelerin kendileri üzerinde uzun vadeli bir etkide  bulunma kapasitesini de içerir. Seçim yoluyla kendilerinin ve başkala -rının bu inançları elde etme ve duygulara sebep olma kapasitelerini ve  iyi veya kötü buldukları şeyleri ve doğal bir şekilde güçlerini kullan -maya yöneldikleri (iyi veya kötü) yolları etkileyebilmelidirler. Olgu-lar ve ahlakla ilgili bilgide birbirlerinin gelişmesine yardım edebilme -lidirler; böylece nesneleri etkileme kapasiteleri olur ve iyi adına bilgi  ve güçlerini kullanma arzuları karşılığını bulabilir. Ve aynı zamanda  da anlamlı bir sorumluluğa sahip olabilmek için, iyi adına kendisinin  ve başkasının bilgi, istek ve kapasitelerini - eğer öyle seçerlerse - sı -nırlandırabilmelidirler. Bu yüzden yaratılmış varlıklar hayata; sınırlı,
tercihe bağlı olmayan kudret, bilgi, iyi ve kötüye duyulan arzular ile  ve bu bilgi ve kudreti genişletip genişletmeyeceği ve bu arzuları kar -şılayacağı veya dikkate almayacağı ile ilgili bir seçimle başlamalıdır -lar. Ve eğer bu seçim ciddi bir şey olacaksa, bir takım zorlukları içer -melidir; yeni bilgi, güç ve isteklerin karşılanması arayışında, zaman,
çaba ve başarı garantisi bulunmamalıdır.  Bu yüzden yaratılmış varlıklar temel eylemlerin bir ilk alanına ge-reksinim duyarlar. (“Temel eylemler” başka eylemler vasıtasıyla yapıl -mayan kasıtlı eylemlerdir. Ateş ederek seni öldürebilirim, tetiği çeke-rek ateş edebilirim, parmağımı hareket ettirerek tetiği çekerim. Fakat  herhangi diğer bir kasıtlı eylem yaparak parmağımı hareket ettirmez  isem, parmağımı sıkmam temel bir eylemdir.) Yaratılmış bir varlığın
(belirli zamanlarda), temel eylemleri ile kasıtlı bir şekilde yol açtığı bu
şekilde etkilere temel kontrol bölgesi diyebiliriz. Yaratılmış varlıklar
bir ilk temel kontrol bölgesine ihtiyaç duyarlar ve daha önce ifade et -tiğimiz gibi yine yaratılmış varlıklar içerisinde büyük oranda gerçek  hakkında doğru inançları elde edebilecekleri bir alana gereksinim du -yarlar. Yaratılmış bir varlığın sahip olabileceği böyle inanç türlerine
temel algı bölgesi diyelim. Yaratılmış varlıklar temel bir ilk algı böl -gesine gereksinim duyarlar. Temel algı bölgesi temel kontrol alanını  içermek zorunda olacaktır. Zira hangi etkilere yol açtığımızı bilmez -sek etkilere kasıtlı olarak sebep olamayız.  Kontrol bölgemizi temel bölgenin ötesine genişletmek, hangi te-mel eylemlerimizin (doğru inançları elde ederek) daha ileri etkilere
sahip olacağını keşfetmeyi içerecektir. Zira kontrol bölgemizin geniş -leme olasılığı, temel eylemlerimizin yapıldıkları durumlara göre fark -lılaşan temel bölgenin ötesinde farklı etkilere sahip olacağı durumu  gerektirir. Bu durumların ne olduğu, bizim temel eylemlerimizle de -ğiştirilebilir olmak zorundadır ve başkalarının kontrol bölgesini etki -leyeceksek, başkalarının bulunduğu bu durumları değiştirebilmeliyiz.  Temel bölgenin “ötesindeki” etkiler bir anlamda temel bölgeden daha  “uzaktaki” etkiler demektir ve “durumları” değiştirmek bir anlamda  hareketi” içerir. Eğer temel algı bölgemiz temel kontrol bölgemizle hareket ederse durumları değiştirdiğimiz zaman hangi etkilere sahip olacağımızı öğrenebiliriz; eğer önceki bölge sonraki bölgeden çok daha fazla genişse bu her zaman zorunlu değildir. Başka bir odaya girerek, bir takım etkileri orada nasıl meydana getireceğimizi öğrenebiliriz ve (burada değil de) orada olduğumuzda oradaki eylemlerimizin sonuç -larını görebiliriz; bu durumda temel algı bölgemiz temel kontrol böl -gemizle hareket etmiştir. Ancak temel algı bölgemizi değiştirmeksizin  bizden uzaktaki bir kimseyi taşla nasıl vurabileceğimizi öğrenebiliriz,  zira atılan taşların etkilerini keşifte bulunmak için yeterli mesafeye sa -hibiz. Kontrol bölgemiz sadece bir seferdeki hareketle değil, aynı za -manda bazı temel türdeki eylemlerin nasıl uzak etkilere normal olarak  sahip olduğunu, önceki eylemlerimize dayanmak yoluyla arttırılabilir. Silahı farklı köşelerden ateşlediğimizde kurşunumuzun nereye gittiğini  görerek, farklı köşelerde bir silahı ateşlemenin uzak etkilerini öğrene -biliriz ve bu şekilde bir kere daha kontrol bölgemizi genişletebiliriz.  Algı alanı, normal olarak hangi temel algıların daha uzaktaki feno-menlerin delili olduğunu (önceki hareket vasıtası ile) keşfederek arttı-rılabilir. Teleskop yoluyla çok uzaktaki cisimlerin teleskoptaki yansı -malarını görebiliriz ve buradan, uzak mesafedeki cisimler ile onların  teleskoptaki yansımaları arasında bir ilişki kurarak sonuç çıkarmayı  öğrenebiliriz. Kontrol gelecekteki olayları bile içerecek şekilde genişle -tilebilir; algı geçmişteki olayları da kapsayacak şekilde genişletilebilir.  Bu yüzden anlamlı özgürlüğe ve sorumluluğa sahip olmak için in-sanlar, herhangi bir zamanda temel bir algı ve kontrol bölgesinin olduğu  bir “uzay”da olmak zorundadırlar. Ayrıca hangi temel eylemlerimi -zin ve algılarımızın, hangi uzak etkilere ve nedenlere sahip olduğunu  ve hangi temel eylemlerimizin daha geniş bölgenin hangi kısmında  harekete sebep olduğunu öğrenerek, temel algı ve kontrol bölgemizi genişletebileceğimiz geniş bir bölgede bulunmak zorundadırlar. Eğer  hangi temel eylemlerimizin nerede yapıldığını, uzaktaki hangi etki -lere sahip olduğunu ve hangi uzak olayların temel olarak hangi algı -lanabilir etkilere sahip olacağını öğreneceksek, uzamsal dünyanın ta -biat kanunları tarafından yönetildiğini bilmemiz gerekir. Zira ancak  bu tür düzenliliklerin var olması durumunda, yaratılmış varlıkların  öğrenebileceği ve faydalanabileceği genişleyen bilgi ve değişen şeyler  için reçeteler olacaktır. Bu yüzden insanlar, kendi kapasitelerini ger -çekleştirebileceği, kanunla yönetilen bir evrendeki uzamsal bir konuma  gereksinim duyarlar. Böylece bizim bu şekilde bulunmuş olmamızda, Tanrı’nın varlığı için bir kanıt vardır.  Zira eğer insanlar birbirlerinin inançları ve amaçları hakkında öğ-renmeyi ve karşılıklı eylem ve (dili içerecek olan) rasyonel tartışma  için gerekli olan birbirleriyle açık bir şekilde iletişimde bulunmayı da  seçebileceklerse, o takdirde insanları yeniden tanımlayabilmek gere -kir. Bu, onların yeniden tanımlayabildiği ve davranışı inançlarını ve  amaçlarını dışa vuran, herkese açık nesnelerin -insan bedenlerinin-var olması gerektiği anlamına gelir. Bu bedenler, davranışlarının en  basit açıklaması genellikle bir takım inanç-ve-amaç kombinasyonları  olacak şekilde, davranmak zorundadırlar. Sonuç olarak birbirimizden  gelen düşüncelere ve sözlere; duyarlı inançlar, örneğin gözlerimize bir  nesneden ışık geldiğinde o nesnenin var olduğu konusundaki inançlar  gibi, ve tamamen beyin durumlarıyla belirlenmemiş olmakla birlikte  süreklilik gösteren amaçlar atfedebilmeliyiz. Biz başka bir insanın di -lini bazı şartlara bağlı olarak anlarız; örneğin eğer o normal olarak ha -kikati söylemeyi amaç edinmişse ve inançlarını onunla ifade ettiği za -manla kaybolmayan bir dile sahipse ve onun inançları gelen uyarıcıya  bizimkilerinki gibi duyarlıysa. Yağmur gözlerinde ve kulaklarında uya -rıcıya sebep olduğu zaman “il pleut” dediğinin o zaman farkına varırız  ve buradan da “il pleut” ile “yağmur yağıyor”u kastettiğini çıkarırız.  Öğrenilebilen ve geliştirilebilen türdeki bu herkese açık iletişim,  dünyamızda elde edildiği gibi, bazıları sabit (böylece sürekliliğe sa -hip düzenli bir bedene izin veren ), bazıları yarı sabit (örneğin, duyu -sal dürtü gibi yeni girdilere tepki olarak konumlarını hemen değişti -ren) öğelerden meydana gelmiş ve böylece yeni hatıraları depo eden,  uzamsal olarak yer kaplayan bedenlerle elde edilebilir. Böyle bileşen -ler verildiğinde, (olası geniş bir ürün çeşitliliği içindeki) girdilere du -yarlı olan ve bunlardan bir ürünü meydana getirme kapasitesi mevcut  makineler var olabilir, şöyle ki girdi var olduğunda herhangi başka  üründen ziyade büyük olasılıkla belirli bir takım hedefler gerçekleşe -cektir. Eğer makinenin bilinçli olduğunu düşünseydik, bu bize, ona,  kullanılan araçlarla hedefi gerçekleştireceğine dair inanca ve hedefi  elde etme amacına, sahip olduğunu düşünmemizi sağlardı. Sabit veya  yarı sabit parçalar var olduğunda, böyle makineler inşa edilebilirler ve  parçaların sonsuz yeniden bir araya getirilmesiyle ara sıra ortaya çı -kabilirler. Bütün bunlar, bu bedenlerde bedenleşmiş insanların var ol -duğunu garanti etmez; ancak insanlar başka türlü değil de bu şekilde  uzamsal olarak yer kaplayan böylesi bedenlere sahip olurlarsa, birbir -leri hakkında bilgi sahibi olabilecekleri koşulların, ayrıca öğrenme ve
gelişmelerini mümkün kılan birbirleriyle iletişim kurabilecekleri bir  ortamın mevcudiyetini sağlar. Ama eğer insanlar sadece uzamsal konuma (location) sahip ol -saydı ve yer kaplamasaydı (extension), onlar sadece “parçacık-beden -ler” olurdu. O zaman, fiziksel dünyanın bileşenlerinin bazısı “parçacık-bedenler” olurdu; diğer insanları anlamak için zorunlu olan girdi-ürün  davranışı göstermek zorunda olacak olanlar (onların kombinasyonları
değil) onlardır.  Sadece temelin ötesine algılarımızı ve kontrol bölgemizi genişle-tecek güce sahip olmamız değil, aynı zamanda kendimizin ve başka -larının temel algı ve kontrol bölgelerini ve sahip olduğumuz iyi veya  kötü duyguları sınırlandırma (veya başkaları ile tabi süreçler tarafın -dan sınırlandırılmayı önleme) veya genişletme gücüne sahip olmuş ol -mamız iyi olurdu. Farklı durumlar altında duygularımızda, temel algı  ve eylem kapasitelerimizde farklılık meydana getirecek, yapabileceği -miz temel eylemlerin veya yapmayı öğrenebileceğimiz temel olmayan
eylemlerin var olması gerekir. Bu bizim keşfedebileceğimiz ve böy -lece etkileyebileceğimiz doğal süreçlerin orada var olmasını gerektirir,  öyle ki bize temel eylemlerimizi uygulama ve elde etme ile hafızada temel algıları muhafaza etme ve acı ile zevki dindirme veya arttırma  olanağı versin. Ve eğer bu süreçler sadece onlara sahip olan insanlar  tarafından değil, başka insanlar tarafından da manipüle edilecekse, herkese açık süreçler olmalıdır. Temel eylem ve algı kapasitelerimizin  herkese açık olabilmesinin yolu, yine uzamsal olarak yer kaplayan bir  bedene sahip olmamıza bağlıdır. Biz gerçek insanlar temel bir kontrol alanına sahibiz, bu; dudak-larımız, ağzımız ve organlarımızla -başka bir şey yapmaksızın, öy -lece- yapabildiğimiz şeydir. Temel kontrol bölgesi bir insanın yaşına  göre farklılık gösterir; başka insanlar tarafından yardım edilmese bile  zamanla fonksiyonu artar ve daha sonra tekrar azalır (kollarımızı ve  ayaklarımızı ne kadar hızlı hareket ettirebildiğimiz diğerlerinden yar -dım almaya ve öğrenmeye çok fazla bağlı değildir). Fakat biz bir dilin  cümlelerini ifade ederek başkalarını etkilemeyi, böylece birçok açıdan  kontrol alanını nasıl artıracağımızı keşfedebiliriz veya öğrenebiliriz.  Kasıtlı eylemden bağımsız olarak bir insanın yaşı ile artan veya eksi-len temel bir algı alanına sahibiz; cansız nesneleri tanımak çok fazla  yardım olmaksızın gelişen algısal bir kapasitedir, insanların kelimele -rini anlamayı öğrenmek ise başkalarının yardımını daha çok gerekti -rir. Başkalarını incitmeyi veya onlardan çıkar sağlamayı, aletler kul -lanmayı, evler inşa etmeyi veya ağaçları kesmeyi temel eylemlerimizle
öğreniriz. Ateşin kalıntıları ve parmak izlerinden başkalarının daha  önce var olduğunu ve yüksek teknolojiyle hazırlanmış proton çarpış -tırıcılarındaki özel bölgelerde temel parçacıkları keşfetmek için delilin  ne olduğu ile ilgili ilkelerden faydalanırız. Bilgimizin ve kontrolümü -zün genişlemesiyle, acı ve zevke nasıl sebep olacağımızı, başkalarına  nasıl bilgi vereceğimizi, onları nasıl kontrol edeceğimizi veya red-dedeceğimizi öğreniriz. İyiyi yapmanın zor olduğu durumları tercih   edebilir ve böylece kötü huylar edinebiliriz veya alternatif olarak bu -nun olmasına engel oluruz. Öğrenme yoluyla, başkalarını, güçlerini  kullanma yöntemlerini tercih ettikleri hususlarda etkileyebiliriz; on -ları ahlaklı veya gayri ahlaki şekilde eğitebiliriz.  Fakat algı ile kontrol bölgesini, temel alanın ötesine nasıl genişle-tebileceğimizi öğrenmenin yanında, temel algı ile kontrol sahasının
kendisini nasıl sınırlandıracağımızı ve genişletebileceğimizi de öğre -nebiliriz. Kendimizi veya başkalarını aç bırakarak, temel yetilerimizi  ve algısal kapasitelerimizi sınırlandırabiliriz; kolları, dilleri ve gözleri  keserek yapabildiğimiz gibi. Biz ve başkaları tarafından istenmemiş
olsa bile, hastalık yoluyla güçlerimiz azalabilir ve ilaç ile tıp yoluyla  hastalığın etkilerini önlemeyi öğrenebiliriz; veya onun nasıl öyle ol -duğunu keşfetmek için bir çaba içerisinde olmayabiliriz. Bizim algısal  güçlerimizi ve temel kapasitelerimizi mevcut kapasitelerimizin etki -leme imkânı, yaşadığımız milenyumda, tıp biliminin bize sağlayacağı
şeyle karşılılaştırıldığında oldukça sınırlı gözükmektedir. Tıbbi müda -hale kuşkusuz gelecek yüzyıl içerisinde yeni organlar ve duyu organ -ları yapmaya ve hafıza geriliğini yavaşlatmaya olanak sağlayacaktır.  Bir bedene sahip olmak böylece beden içerisinde (yani beyinde) var  olan zihin-beden etkileşim alanını içerir; temel olarak algıladığımız  şeyi ve temel olarak nasıl eylemde bulunabileceğimizi etkileyen bede -nin içerisinde başka bir yerdeki olayları da içerir. Böylece bir bedene  sahip olmak bize, birbirimizin temel algısal güçlerini ve kapasitelerini  arttırma veya azaltma veya doğal süreçler tarafından var kılınan nok -sanlığı önleme olanağı sağlar. Bu tür güçlerle, birbirimizin üzerinde,  başka türlü olabileceğinden çok daha fazla etkin güce sahip oluruz. Eğer bir “parçacık-beden”e sahip olsaydık da algı ve eylemlerle ilgili  temel kapasitelerimizin herkese açık süreçlere bağlı olması mümkün  olurdu. 9  Bu durumda, herkese açık süreçlerin, uzamsal olarak yer kap -lamayan bir nesne için zamansal olarak yer kaplayan girdiden oluş -ması gerekirdi. Uzamsal olarak yer kaplamayan bir nesne tamamıyla  içine girilemez bir kara kutu gibi olurdu. Görme gücümüzü nasıl ge -liştireceğimizi veya zarar vereceğimizi veya hafızamızı nasıl güçlen -direceğimizi veya zayıflatacağımızı uzun süre boyunca kutuya belirli  bir bilgi koyarak keşfedebilirdik. Ancak kutu açılamaz; aslında onun  uzayda kapladığı bir alan yoktur. Bizim hafızalarımız da bu durumda
bir beyne bağlı değildir; zamana bağlı ve mesafeli bir eylem tarafın -dan hafızayı etkilemiş zamansal girdiye bağlıdırlar (fiziki olana ge -lince, fiziksel girdinin etkilediği ve zihinsel yaşamın daha doğrudan  ona bağlı olduğu “zihinsel” alan -ruh- içerisindeki süreçlerle bağlan -tılı olabilir). Bu daha az doğrudan bir bedenleşmeyi sağlar; zira zihnin
fiziğe bağlılığı anlık değildir. Ancak bununla birlikte, insanlar normal
türde bedenleşmeksizin başkalarının ve kendi temel kapasitelerini et -kiyebilecekleri alternatif bir yol var gibi gözükmektedir.  Dolayısıyla eğer insanlar birbirleriyle iletişimde bulunabilir olmak-tan ve temel algı ve kontrol alanlarını sınırlandırma ve genişletmek -ten büyük fayda elde edeceklerse,
10 insan bedenleşmesi düzenli bir  dünyadaki uzamsal konumdan daha fazlasına gereksinim duyar. İn -sanlar, sabit ve yarı sabit bileşenlerden veya alternatif bir şekilde özel
türde parçacık-bedenlerden meydana gelmiş uzamsal olarak yer kap -layan bedenlere sahip olmak zorundadırlar.  Eğer evrenin sebebi Tanrı ise, insanların bir lokasyonda bulun -duğu, düzenli, uzamsal olarak yer kaplayan bir dünyayı meydana ge -tirmesinin anlamlı bir olasılığının (diyelim ki 0,2 ve 0,8 arasında) var  olduğunu daha önce ileri sürdüm. Bu, O’nun, insanlara kendileri ve  başkaları adına sorumluluk verecek bir sebebe sahip olduğu içindir. Şu  anda ise şunu iddia ediyorum; eğer insanlar birbirleri hakkında açık  bir şekilde öğrenebileceklerse (veya öyle yapmamayı seçeceklerse) ve  karşılıklı olarak birbirlerinin ve başkalarının temel algı ve eylem ka -pasitelerini etkileyebileceklerse, bedenleşme daha özel türde olmak zo -rundadır: Bu, bazı evrenlerin, belli şekilde bileşenlerin varlığına izin  veren kanun ve şartlara sahip olmak zorunda olduğu anlamına gelir;  bunlar sabit ve yarı sabit (uzamsal olarak yer kaplayan) insan bedenle -rinin oluşmasına izin vermelidir, veya parçacık-gibi olanları açığa çı -karmalıdır ki bunlar inanç ve amaçlarla ilgili yorumlanabilir cevap ve
dürtü yapılarını açığa çıkaracak türde olmalıdır. Hangisi olursa olsun,  bedenlerin davranışları tamamıyla belirlenmiş olmamalıdır ve muhte -melen üreme için belirli bir faaliyet alanı var olmalıdır. Belki de Tanrı  için insanlara, bedenleştiklerinde, var olandan daha önemli türden bir  sorumluluk vermek bazı açılardan daha riskli olabilir. Buna rağmen,  birbirlerine zarar verme olasılığı, büyük oranda artmış gözükmüyor  (şu açıdan daha azdır ki bilgi ile doğmuş olmaktan ziyade nasıl zarar
vereceklerini öğrenmeyi seçmek zorundadırlar; şu açıdan daha büyük -tür ki eğer bilgi elde ederlerse birbirlerinin temel kapasitelerine zarar  verebilirler). Ve her şeyin ötesinde, kuşkusuz birbirlerini sevmeyi öz -gür bir şekilde seçebilen varlıkları yaratan bir Tanrı, onların Kendisiyle
bir sevgi ilişkisine girebilmesini sağlayacaktır; mükemmel şekilde iyi
bir Yaratıcı, kuşkusuz bunu yapardı. Bu yüzden Tanrı kavramını an -layabilmek zorundadırlar. Dolayısıyla eğer bir Tanrı varsa, O’nun be -denleşmiş insanlar yaratmasının olasılığının, O’nun onlara sadece bir  konum vermesinin olasılığına benzer olduğunu ileri sürüyorum. Be -nim belirlediğim olasılık aralığı (0,2 ile 0,8 arasında) rastgele olma -sına karşın, buradaki önemli nokta olasılığın kayda değer olmasıdır.  İyi bir Tanrı, kendilerinin ve başkalarının iyi olmaları için anlamlı bir  sorumluluğa sahip sınırlı özgür varlıklara sebep olmayı isteyecektir.  Olasılık değerlerinin belirsizliğiyle, orada böyle bedenlerin var olma-sının iyiliği ciddi bir şekilde ele alınır; bunu yaparken bir şeyin ne  kadar iyi olduğuyla ilgili hesaplayabilme yeteneğimiz ise abartılmaz.  Bizim iyi bir Tanrı’nın ne yapacağını tahmin etmek ile ilgili durumu-muz, belirli bir karaktere sahip herhangi bir kişinin yapma olasılığı olduğu şeyleri tahmin etmedeki durumumuzla temelde benzerdir, biz  onların yapabilecekleri şeyleri tahmin edebiliriz fakat bu tahminimi -zin mutlak bir kesinliğe sahip olduğu söylenemez. Birbirlerini anlaya -bilecek, kendilerini ve başka şeyleri şekillendirebilecek ve Tanrı’nın  kendisi hakkında bilgi sahibi olabilecek şekilde güç ve anlamada ge -lişip gelişmemeyi özgür bir şekilde seçebilecek yaratılmış varlıklara  neden olduğu; Tanrı’nın doğal olarak yapmayı seçeceği şeylerden bi -risi olduğu varsayılmadıkça, Tanrı’nın mükemmel bir şekilde iyi ol -duğunu iddia etmek içeriksiz olurdu. Eğer Tanrı öyle seçerse, bu so -nucu iki yoldan birisi ile gerçekleştirebilir. Birincisi, belirli aşamada  evrimleşecek, bedenleşmiş insanın yaşamına uygun başlangıç şartla -rını ve kanunları yaratmayı, evrenin başlangıcında gerçekleştirmesi -dir. Diğer yol ise herhangi bir zamanda bedenleşecek insan yaşamına  uygun şartlara ve sınır koşullarına sebep olmak için, doğru türdeki  kanunları muhafaza edecek şekilde, (sonsuz veya sonlu zamanın) her  bir anında müdahale etmesidir. Eğer Bir Tanrı Yoksa İnsan Bedenlerinin Olduğu Bir Dünya  Neden Mümkün Değildir? Eğer Tanrı yoksa, insan bedenlerinin veya gerekli niteliklere sahip insan “parçacık-bedenleri”nin var olma olasılığı nedir? Bilim henüz  uzamsal insan bedenlerinin bir takım özelliklerinin meydana gelme  olasılığını tartışacak durumda değilken (örneğin ahlaki farkındalığın  fiziksel ilişkisini gösterebilme gibi), insan bedenleri için gerekli ko -şulların çoğuna haiz bedenlerin varlığı için gerekli zorunlu koşulları  tartışabilir ve tartışmıştır. Daha önce gördük ki uzamsal bedenler sa -bit veya sabit olmayan temel bileşenlere ihtiyaç duyar. Şu anda evre -nimizde işlediğine inanılan kanun türleri (kuantum teorisi kanunu ve  dört kuvvet gibi), tabiat kanunlarının değişmezleri ve başlangıç koşul -larının değişkenlerinin değerleri düşünüldüğünde, eğer bu temel bile -şenler evrilecekse, oldukça dar sınırlar içerisinde olmak zorunda ol -duğu konusunda fikir birliği vardır, diyebiliriz. Eğer büyük patlamanın
başlangıç hızı mevcut hızından biraz fazla olsaydı, yıldızlar ve bu şe -kildeki daha ağır elementler oluşmazdı; eğer biraz az olsaydı, element -lerin oluşması için yeterince soğumadan önce evren çökmüş olurdu.  Baryonlar anti-baryonlardan biraz fazla olmak zorundaydı. Eğer oran  biraz az olmuş olsaydı, yıldızların ve galaksilerin meydana gelmesi  için yeterli madde var olmazdı; eğer daha büyük olsa idi, gezegenle -rin meydana gelmesine izin vermeyecek şekilde çok fazla radyasyon  var olmuş olurdu. 11 Benzer sabitler ve sınırlılıklar, evrenimizin sahip  olduğundan daha az yoğunluklu ve şiddetli bir başlangıca sahip bir  evren için de geçerli olurdu. Eğer gezegenler ve ağır elementler her -hangi bir zamanda meydana gelecekse, ezeli bir evren zikredilen fi -ziksel değişmezlerin değerlerine ilave özelliklere sahip olmak zorunda
olurdu; her ne kadar bu sınırlılıklar başlangıca sahip bir evrendeki sı -nırlılıklardan daha az olsaydı bile. Belki de Büyük Patlama anında başlangıç koşullarının ince-ayarını  oluşturan kanun türlerinin, başlangıç koşullarının çok daha az ince-ayarının gerekli olduğu gerçek kanunlara yaklaşmış bir tahminden  başka bir şey olmadığı, bir gün ispatlanacaktır. Bir kimse, aşağı yu -karı her başlangıç koşulundan birkaç saniye sonra, evrenin genişle -mesi için değerler sağlayan, böylece gezegenlerin ve ağır metallerin  evrilmesine sebep olan, kanunların var olduğunu iddia edebilir. An -cak bu kanunların diğer bütün verilerimizle örtüşmesi için, muhteme -len oldukça ince-ayarlanmış bir takım sabiteleri, daha özel başlangıç  koşulları varsayarsanız ondan bile daha ince-ayarlanmış olanını, içer -mek zorunda olacaktır. Birçok şekli olan “enflasyon teorisi” başlan-gıç koşullarının ince-ayara olan gereksinimini, onu kanunlar ile açık -layarak, ortadan kaldırmada sanki başarılı olabilir gibi gözüküyor. 12 Daha derinde, şu anda temel olduğuna inandığımız kanunların daha  temel kanunlardan türetilmiş olduğu ispatlanabilir, ki bunların fizik -sel sabitelerinin bir veya ikisinin değerleri geri kalan değerleri oluş -turmuş olabilir; böylece doğru temel kanunlar sadece sınırlı sayıda
sınır koşullarına müsaade ediyor olabilir. Böylesi bir senaryoda, var  olan değişkenlerin ve sabitelerin değerleri ile ilgili “ince-ayara” ihti -yaç çok daha azaltılmış olurdu.
13 Fakat eğer evrende yaşam evrimle -şecekse, daha özel kanunlara ve sınır koşullarına gereksinim duyula -cak şekilde evrenin “ince ayarlanmış” olmak zorunda olduğu gerçeği
aynı kalır. Bizimkinden farklı türdeki kanunları olan birçok mümkün  evren, sabiteleri her ne olursa olsun, bedenleşmiş yaratıkların var ol -masını mümkün kılmazdı; örneğin bütün atomları sonsuzdan beri  var olan ve sadece birbirleri arasında itme güçleri olan bir evren gibi.  Başka evrenler (diyelim ki dört yerine yedi kuvvetin olduğu evren-ler), ancak kanunlarının sabitelerinin kesin değerlerinin olması duru -munda elverişli olabilir. Öyleyse önceki olasılığı, yani yaşamın evrimleşmesini mümkün  kılan sınır koşullarına ve kanunlara sahip bir evrenin, a priori (önsel)  temellere dayanan (“özsel olasılık (intrinsic pobability)” dediğim şey)  olasılığını belirleyen ilkeler nedir? Evrenlerin sınır koşulları ve kanun -ları, basitliklilerine göre çeşitlilik gösteren özsel olasılıklara sahiptir  ve kanunların aldığı değerlerin içinde yer aldığı aralıklar da böyledir.  Böyle de olmalıdır, çünkü eğer olmasaydılar, şu ana kadar gözlemle-diğimiz evrenimizin tabiatı hakkındaki herhangi bir hipotez (ne kadar  kompleks ve üstünkörü olursa olsun), gözlediklerimize göre eşit dere -cede mümkün olurdu. Bu açık bir şekilde öyle değildir ve bu yüzden  a priori  unsurlar, delil hakkındaki hipotezlerin olasılığını değerlendir -mede işin içine girer. Bu unsurların “kapsam” ve “basitlik” olduğunu  iddia etmiştim. Bir hipotezin “kapsamı” bize ne kadar çok şey söyle -diğine - iddialarının kaç nesne hakkında ve ne kadar detaylı olduğuna-  bağlıdır; fakat evrenlerin sınır koşulları ve kanunlarıyla ilgili bütün  hipotezler aynı kapsama sahip olacağı için, bu unsuru göz ardı edebi -liriz. “Basitlik” kendi başına, evren açıklayan hipotezlerin özsel ola -sılıklarını belirleyecektir. Şu ana kadar tahminlerinde aynı başarı ve kapsama sahip olmuş olan (başka tecrübi delilin veya “arkapalan”da  delilin olmadığı durumda) hipotezlerin göreceli olasılıklarını muha -keme etmek için, kullanmayı doğru bulduğumuz kriterler hakkındaki  tam bir araştırma; basitliğin, özsel olasılığı nasıl belirlendiğine dair bir  kriterler kümesi geliştirmeyi mümkün kılmalıdır.  14 Aynı tabiat kanunlarının mantıksal olarak sayısız eşit şekillerde
ifade edilebileceğini belirtelim. Bir hipotezin basitliğini belirlemenin  ölçüleri, onun en basit formülünün basitliğinden yararlanarak basitli -ğini belirleyen ölçülerdir; yani değişkenlerin gözlemlenmeye yakın  niteliklere sahip olması ve eşitlikleri matematiksel olarak daha basit  şekilde, daha az terimler içererek, daha az kanunlarla birbirine bağ -lama. Bu ölçülerin sabiteleri ve değişkenleri belirli bir sınır içerisinde  olanın, sabiteleri ve değişkenleri eşit uzunlukta farklı bir sınırın içe -risinde olan kadar özsel olarak olası olacağı, genel olarak doğru ola -caktır. Yani, sınır koşullarının değişkenlerinin ve fiziksel sabitelerin  değerlerinin gerçek olasılığının yoğunluğu, belirli bir tür hakkındaki
( örneğin, sadece bu değişkenlere ve sabitelere göre farklılaşan) hipo -tezler için sabittir.
15 Bu ölçüleri kullanarak, bedenleşmiş insanlara elverişli olan müm-kün evrenlerden birisine ait bir evrenin özsel olasılığının ne olduğunu  hesaplamak benim kapasitemin ötesindedir. Zannımca, bunu hesapla -mak, günümüzdeki herhangi bir matematikçinin yeteneğinin de öte-sindedir. Ancak problem iyi tanımlanmış görünüyor ve bu yüzden  gelecekteki bazı matematikçiler tarafından çözülebileceği konusunda  ümitvar olabiliriz. Bu çözüm elde edildiğinde, (geniş anlamda) ince-ayarlanmış olan tek bir evrenin önsel olasılığı ile ilgili soruya, tam bir  şekilde ispatlanmış bir cevaba sahip olurduk. Bedenleşmiş insanlara  elverişli olan mümkün evrenlerden birisine ait bir evrenin özsel olası -lığının ne olduğu problemine ispatlanmış bir çözümün olmaması du -rumda, tahminde bulunmak zorundayız. Bizimki gibi sınır koşulları  ve kanunları olan evrenlerin, sadece cüzi bir parçasının ince-ayarlan -mış olmak açısından farklı olduğu varsaymak için bir gerekçenin ol-madığını iddia ediyorum (başlangıç koşulları ve kanunlarının göreceli  basitliği olarak izah ettiğim özsel tabiatlardan kaynaklanan olasılık -lar düşünüldüğünde). Ancak ateistler, belki de çok sayıda gerçek evrenlerin olduğunu, on-lardan en az birisi ince-ayarlanmışsa bunun sürpriz olmayacağını iddia
etiler. Fakat ince-ayarlanmış bir evrenin neden var olduğunu açıklamak  için, çok sayıdaki bu türdeki evrenlerin sebepsiz olarak var olduğunu  ileri sürmek, irrasyonelliğin zirvesi olarak gözükmektedir. 16 Rasyonel  değişkenleri ve sabiteleri adına ortaya çıkacak temel olasılık yoğunluğunun dağılımını
ortaya koymalıdır (veya azami olarak, bir kanunun eşit olarak basit formları varsa,  ince-ayara gereksinim açısından önemli bir fark oluşturmayacak birkaç tane olasılık
yoğunluğu dağılımı da olabilir).  16   Bununla birlikte, bazı yazarlar tam olarak bunu önermişlerdir. Örneğin, Tegmark şöyle der:   Bizim HŞT (Her Şeyin Teorisi) matematiksel anlamda... var olan her şeyin fiziksel  anlamda da var olduğunu ileri sürer. Bu teorinin zerafeti son derece basit olmasında
yatar, çünkü matematiksel eşitliklerinin hangilerinin “gerçek” olduğu konusunda, ne
 çıkarım, çok sayıda kompleks varlığın neden var olduğunu açıklaya -bilmek için basit bir varlığın ileri sürülmesini gerektirir. Fakat daha az  kompleks olmayan bir varlığın, neden var olduğu açıklamak için, bir -çok kompleks varlıkların olduğunu ileri sürmek çılgınlıktır. Olasılık  itibarı ile bu, sebebi olmayan birçok sayıda evrenlerin var olmasının  özsel olasılığının, sebebi olmayan tek bir evrenin var olmasının özsel  olasılığından, çok daha az olması sebebiyledir. Eğer ateist, ince-ayar -lanmış bir evrenin farklı türlerde sayısız evrenler olduğu için var ol -duğunu iddia edecek olursa, iddiasını makul kılmak için yapmak zo -runda olduğu şey, ara sıra meydana gelen ince-ayarlanmış olanları da  içeren, bütün evren türlerini var kılan bir mekanizma ileri sürmektir. herhangi rastgele varsayımlara ne de herhangi serbest parametrelere sahiptir. (1998: 38)
  O açık bir şekilde basitlik hakkında bir açıklama ileri sürer; buna göre bir teori, bu
teorinin açıklanması için daha az işlemsel sembollere ihtiyaç hissederse daha basittir
(Tegmark 1998:44). Bu “algoritmatik” hesap şu sonuca sahiptir: ...Einstein alan denklemleri için bütün ideal akışkan çözümler kümesi, jenerik tikel
çözümden daha kısa algoritmik kompleksliğe sahiptir, çünkü önceki basit bir şekilde
birkaç denklemle belirlenmiştir ve daha sonraki hiper yüzeyde çok yüksek oranda baş -langıç koşullarının belirlenmesini gerektirir. (Tegmark 1998:44)
  Buna göre her bir mümkün evrenin var olduğunu ileri sürmek hepsinin en basitidir,
çünkü bu oldukça az işlemsel sembol gerektirir!  Bu bize, tamamıyla tümevarımsal pratiğimize aykırı, basitlik hakkında tuhaf bir açık -lama gibi görünmektedir. Eğer fenomenleri açıklamak için (birbirleri arasında bazı  nedensel ilişkileri olan)nesneler varsayıyorsak, işin olması için, olası en az sayıda nes -nenin varlığını varsayarız. (Tegmark’ın kullandığı basitlikle ilgili “işlemsel” açıklama -nın daha detaylı bir eleştirisi için, bkz. Ek not F Swinburne (2001).) Tegmark ne kadar
ciddi bir şekilde “her bir mümkün dünya”yı ele almıştır? Onun ele aldıkları sadece ta -biat kanunları tarafından yönetilenlerdir ve kişilerin bedenlendiğini varsayıyor. Fakat
bu koşulların yerine gelmeyeceği sonsuz mümkün dünyalar vardır. Bedenlenmemiş
olma ve/veya insan olmayan kişiler olma olasılığı, benim kastettiğim anlamda “in -ce-ayarlanmış” olmayan sayısız evrenlerde var olabileceğimiz (sen, ben ve Tegmark
gibi tikel bireyler) gibi bir sonuca sahiptir. Ancak bedenleşmiş bir birey için belirli bir
zamanda bir evrenden daha fazlasında var olmak mantıksal olarak mümkün değildir.  Dolayısıyla ince-ayarlanmış bir evrende niçin var oluyoruz? Tegmark için, bu büyük
oranda imkânsız bir şey olmalı. Bir teist, bunun, bu bölümde daha önce ifade edildiği
şekilde, bedenleşmiş insanlar olarak var oluşumuzun iyiliği sayesinde açıklayabilir.   Bu “mekanizma” hipotezine biraz daha detaylı bakalım. Farklı  türlerdeki yeni evrenlerin sürekli bir şekilde var olmasını dikte eden,  kendi başına çalışan bir kanun olduğu ileri sürülebilir. Ancak bu hemen  kabul edebileceğimiz bir “açıklama” değildir. Kanunlar sayesinde elde  edilen bilimsel açıklamalar, yeni durumlar meydana getirmek için (veya  belirli türdeki durumların meydana gelmesini önlemek için) kanunların  işlediği durumları talep eder.   “Bütün bakırlar ısıtıldığında genleşir”  kanunu, herhangi ısıtılmış bir bakır olmadığında dünya üzerinde bir  etkiye sahip değildir. Koruma kanunu gibi kanunlar, durumların nasıl  evrilebileceği hususunda gerçek sınırlandırmalardır; neyin var olduğu  hususunda ise bu tip kanunların varlığından bir sonuç çıkarsanamaz.  (Aslında benim görüşüme göre, tabiat kanunları var olan nesnelerin  olasılıkları ve güçleri hakkında basit şekilde genellemelerdir. Bu nok -taya burada değinmeyeceğim.) Bana öyle geliyor ki, “bir evren mey -dana getiren mekanizma” ile ilgili bir hipotezi makul kılmanın alter -natif iki yolu vardır: Bunlardan birincisi, ya ilk anda ya da sürekli bir  şekilde sayısız başlangıç koşullarına ve farklı kanunlara sahip yavru  evrenleri meydana getiren kanun tarafından yönetilen “esas- bir evre -nin (master-universe)” var olduğunu varsaymaktır. Diğeri ise, her bir  eski evrenin farklı kanunları ve başlangıç koşullarını (çoğu durum -larda, meydana getirme kanununu içeren)  olan birçok yeni evrenleri  meydana getirdiği; bütün evrenleri yöneten bir kanunun var olduğunu  varsaymaktır. Her bir durumda yeni evren, uzamsal olarak değil, za -mansal olarak ebeveyniyle ilişkili olacaktır. Bu hipotezleri tutarlı bu-luyorum. Aynı zamanda, evrenimizin varlığını Tanrı’nın fiili ile açık -layan rakip teistik hipotezlerden çok daha az basit gözükmektedirler.
Bir ateist hipotezin, sonuçta, var olan evrenlerin farklılığını garanti  eden oldukça detaylı bir kanuna sahip olması gerekir; eğer evrenle -rin bu farklılığı sonuçta var olacaksa, sayısız olası diğer yapılardan   ziyade belirli bir yapıya ve dar anlamda (ve üzerinde kanunların iş -leve sahip olacağı, belirli türden başlangıç koşullarına sahip evrenler  olabilir) ince-ayarlamaya gereksinim duyan sabitelere de sahip olması  gerekir. Kanunun tam da bunun gibi olmuş olması, ateistin temel ol -gusu olurdu. Teizm basit bir şekilde dört niteliğin (güç, bilgi, özgür -lük ve zamansal kaplam) sonsuz derecelerinin olduğunu; bunların bir
miktarının kişilerin kişi olması için gerekli olduğunu, başka her şe-yin bunlardan kaynaklandığını ileri sürer. Ayrıntılı bir şekilde ifade  edilen ateistik kanunlarla, evren ölçeğindeki maddenin başka evren -leri meydana getirirken, her bir evrenin içerisindeki maddenin hiçbir  şekilde daha fazla madde üretmediği, ifade edilmek zorunda olacak -tır; zira evrenimiz içerisinde herhangi bir böyle madde üretme süre -cine şahit olmuyoruz. Evrenimizde, kuantum teorisi tarafından yö-netilmeyen küçük bölgeleri dışarı atan mevcut bir süreç yoktur. Bu  kanunlarla, küçük ölçekte işlemeyip büyük ölçekte geçerli olan süreç  türlerinin ileri sürülmesi zorunludur ve böylece süreçlerin sınırlarını  sınırlandırma hususunda muğlak bir durumdadır. Bunun aksine teizm,  evren yaratılırken var olan nedensellik türünün, evren içerisinde çok  küçük ölçekte gördüğümüzle -kendilerine bir şekilde iyi olarak görü -nen şeyleri var kılmanın yolunu arayan faillerin kasti nedenselliğiyle-  aynı olduğunu ileri sürer. Eğer evren-oluşumu hipotezi, bütün evren -lerin yeni evrenler oluşturduğu şeklinde olsaydı; neden şu ana kadar  bu tür süreçlerin başlangıcının evrenimiz içerisinde gözlemlenmedi -ğine dair bir açıklamaya gereksinim duyardık. Bununla birlikte, eğer biz bir evren-oluşumu mekanizması ileri  sürersek; en az bir tane ince-ayarlanmış ve böylece insan bedenlerini
içeren bir evrenin var olması beklenmelidir. Fakat bölümün başında  tarif edilen anlamda insanlar olsak bile, neden kendimizi böyle bir
evren içerisinde bulmamız gerektiği konusunda özel bir sebebe sahip   değiliz. İnsanlar ince-ayarlanmış bir evrende sadece bedenlere sahip  olabilirlerken, herhangi düzenli bir evrende var olabilirlerdi. Başka  evrenlerde, (daha önce tanımlanmış anlamda parcacık-beden olma-mamıza karşın) parçacık bir konuma ve öğrenmeyle arttırabildiğimiz
bir algı ve kontrol alanına sahip olabilirdik; bu, parçacık içerisindeki  herhangi bir süreçteki işleyişe bağlı olmamasına karşın. Parçacığın  kendisi zihin-beden etkileşiminin yeri olurdu.  Başkalarının kamusal  davranışlarını araştırarak inançları ve amaçları hakkında bilgi edi-nemeyebilirdik, fakat belki de kendimizi bazı parçacıkların diğer in -sanlar tarafından kontrol edildiğine inanıyor bulabilirdik; veya belki
de solipsist olurduk. Dahası, kişiler olarak bizler bedenlere sahip ol -saydık bile, bu bölümün başında tanımlanmış anlamında insanlar ol -maya gereksinim duymazdık ve böylece ince -ayarlanmış bir evrende  kendimizi bulmazdık. Zira insan olmak, onu tanımladığım gibi, ken -dimize ve başkalarına dikkate değer bir şekilde iyi ve kötü yapabil -memizi (Tanrı’yı algılama kapasitesine sahip olmayı da) ve ahlaki  inançlara sahip olmamızı içerir. Biz kırılmaz kabuk içerisine hapsedil -miş olabilirdik ve birbirimizde acı veya zevke neden olamayabilirdik;
bol miktarda yiyecek ve başka istediğimiz her şey olabilirdi ve böy -lece başkalarını bundan mahrum bırakmanın bir imkânı da olmayabi -lirdi. Sabit olmayan ahlaki karakterlere sahip olabilirdik. Ve nesilleri  iyi veya kötü konusunda etkilemek bir yana, onlara sahip da olmaya -bilirdik. Evrenimiz, Tanrı’nın bilinçli bir varlığa vermeyi isteyebile -ceği bütün özelliklere bolca sahiptir. Evrenimizde bilginin genişleme  ve kontrol alanı, olması muhtemel birçok ince-ayarlanmış evrenlerle  kıyaslandığında bile muazzamdır. Bir evren, örneğin gelecek nesilleri  etkileme gücüne sahip olmayan sadece bir nesle sebep olsa bile, yine  de ince-ayarlanmış olurdu. Evrenimizde, insanlar, çocuklarını ve to -runlarını birçok gelecek nesli (örneğin daha sonrakilerin yaşayacağı  iklimi ve onların ham maddelerini etkilemek suretiyle) etkileyebilir.  Evrenimiz, insan gibi varlıkların evrimine imkân veren -ki bu kısa  bir zaman ve mekân periyodunu değil, bütün evrenin her bir parça -sının uzun bir zaman periyodunu kapsayan bir özelliktir- düzenlilik  özelliği açısından da benzersizdir. Tanrı’nın bize bir takım sorumlu -luklar ve özgürlükler vermesi, özgürlüğün derecelerinin ve sorumlu -luğun miktarının ölçülebilmesi ve Tanrı’nın hediyesinin iyiliğinin öl -çüye nispetle olması iyi bir şeyse, O’nun bize daha fazla ve daha iyi  konusunda verebileceği ile ilgili bir sınır olmasa bile, daha önceki so -nuçtan büyük ihtimalle çok fazla (örneğin bir insan yaşamının uzun -luğuyla verilmiş sınırlar gibi, bireysel kişilere yapabileceğimiz zarar -ların sınırları içerisinde) vereceği sonucu çıkar. Fakat ateist hipoteze
göre, bizim herhangi bir nesile sahip olmamız bile büyük bir şanstır.  Bu yüzden ateistik meydana geliş hipotezi, çok da basit olmamasının  yanında, evrenimizin mevcut özelliklerini öngörme konusunda da ol -dukça zayıftır. Bir evren-oluşumu mekanizması hipotezine dayalı olan
bütün bu diğer olasılıklar ve ihtimaliyetler dikkate alındığında, bir in -sanın kendisini ince-ayarlanmış bir evrende bulması çok küçük bir ola -sılık olurdu. Bu yüzden bizim konumlanmış olduğumuz evrenin ne -den ince-ayarlanmış olduğu hakkındaki daha iyi bir açıklama varsa
eğer, biz onu tercih etmeliyiz. Teizm, bu bölümün ilk kısmında özet -lendiği gibi, bunu sağlayabilir; zira Tanrı’nın bizi ince-ayarlanmış bir  evrene (orada başka evrenlerin var olduğunu hiçbir şekilde iddia et -meksizin) niçin koymuş olduğunun bir gerekçesini verir.
Benzer sonuçların “parçacık-bedenler”de bedenleşmiş insanlarla  ilgili olasılık açısından da ortaya çıktığını ileri sürüyorum. Bu be-denler için özel türdeki kanunlar gereklidir; bunlarla başka insan -lar, onların davranışlarından bedenleşmiş insanların inançlarının ve
amaçlarının ne olduğunu çıkarabilecek ve onların temel kapasitelerini  etkileyebilecektir. Bildiğim kadarıyla, bunun için neyin gerekli olduğu
ile ilgili hiçbir detaylı matematiksel çalışma şu ana kadar yapılmamış -tır; bu yüzden böyle bir durumun büyük oranda ihtimal dışı olması bir
varsayımdır. Ancak akla uygun bir varsayımdır; fizikçiler tarafından
araştırılan mümkün evrenlerin hiç birinin böyle bir ortamı sağlaya -mayacak olması bile, bu varsayımı makul kılmaya yeterlidir. Bunla-rın hiç birinde, onlara inançlar ve amaçlar atfedebileceğimiz şekilde,
veri akışlarına duyarlı parçacıklar bulunmamaktadır. Sıradan beden -lerle ilgili daha önce verilmiş olanlara benzer argümanlarla, evren
meydana getiren bir mekanizmanın belirli bir kompleksliğe sahip ol-ması ve böylece tartışılan türden parçacık-bedenleri içeren bir evreni
meydana getirmesi için, imkânsız denebilecek türden özelliklere sa-hip olması gerektiği sonucuna varıyoruz. Eğer böyle bir evren var ol -saydı bile, biz insanlar olarak kendimizi böyle bir evrende bulacak ol -mamızda çok fazla olasılık yoktur, çünkü ister insanlar olarak veya
değil, başka birçok evrende var olabilirdik.
Eğer bir Tanrı varsa, insan bedenlerinin veya “parçacık-bedenler”in
var olması için ince-ayarlanmış bir evrenin var olmasının anlamlı bir
şekilde ihtimal dâhilinde olduğu; eğer bir Tanrı yoksa, böyle bir evre -nin var olmasının hiçbir şekilde ihtimal dâhilinde olmadığı sonucuna
varıyorum. Bunun sonucu olarak, burada ele aldığım şekliyle “ince-ayar kanıtı”, Tanrı’nın varlığı için birçok kanıtın birleşmesinden oluşan
birikimsel kanıta anlamlı bir şekilde katkıda bulunmaktadır.




Kaynakça
Barrow, J.D. ve Tipler, FJ. (1986)  The Anthropic Cosmological Principle,
Oxford: Clarendon Press.
Earman, J. ve Mosterin, J. (1999) “A Critical Look at Inflationary Cosmo-logy,”  Philosophy of Science  66:1–49.
256
allah,  felsefe ve Bİ lİM
Kane, G.L., Perry, M.J., and Zytkow, A.N. (2000) “The Beginning of the
End of the Anthropic Principle,” internet erişimi için:  www.lanl.gov/
abs/astro-ph/0001197.
Leslie, J. (der.) (1989) Physical Cosmology and Philosophy, New York: Mac-millan.
Plantinga, A. (1974) The Nature of Necessity,  Oxford: Clarendon Press.
Swinburne, R. (2001) Epistemic Justification,  Oxford: Oxford University Press.
——(1997) The Evolution of the Soul,  Oxford: Clarendon Press.
——(1996) Is There a God?,  Oxford: Oxford University Press.
——(1994) The Christian God,  Oxford: Clarendon Press.
——(1993) Coherence of Theism,  revised edn, Oxford: Clarendon Press.
——(1991) The Existence of God,  Oxford: Clarendon Press.
Tegmark, M. (1998) “Is ‘The Theory of Everything’ Merely the Ultimate
Ensemble Theory?,” Annals of Physics 270:1–51

1  Bu bölüm bu mesele ile ilgili önceki açıklamamdaki çeşitli eksiklikleri gidermekte -dir. “Evrenin İnce-Ayar Kanıtı/Argument from the Fine-Tuning of the Universe” ilk
olarak Leslie’de (1989)basılmıştır ve Ek B Swinburne (1991) olarak tekrar basılmıştır.
Bu bölümdeki fizik teorileri ile ilgili tartışmalar konusunda bana rehberlik eden Dr
Pedro’ya minnettarım.

2  Bkz. Swinburne (1991) ve Swinburne (1996)

3  Bu iddianın savunması adına kanıt için, bkz. (örn.) Swinburne (1994:65-71)

4  Bu varsayımdaki tek tartışmalı unsur bizim libertaryan özgürlüğe -yani seçim anında
dünyanın bütün detayları verili olduğunda alternatif eylemler arasında nedeni
belirlenmemiş olarak seçme özgürlüğüne- sahip olduğumuzdur. Bunun lehine (ihti -maliyete dayalı) Swinburne (1997: blm.13)’de bir kanıt ortaya koydum.

5  Birçok insan için bedenleri olmaksızın var olabileceklerini veya bedenlerinin herhan -gi bilinçli yaşamla ilişkisi olmayan robotlar olarak var olabileceklerini ileri sürmede
mantıksal bir tutarsızlığın olmadığı açık gözüküyor. Bu iddianın detaylı bir savunması
için ve genel olarak insan tabiatı hakkında benim cevherci dualist görüşüm için bkz.
Swinburne (1997).

6  Politeizmin geleneksel teizmden daha kompleks bir hipotez olduğu konusundaki id -diam için bkz. Swinburne (1991:141).

7  Tanrı’nın bu niteliklere sahip olmasının ne anlama geldiği ve ilahi sıfatlarının nasıl
birbiriyle uyumlu olduklarının ispatı hakkındaki analiz için, bkz. Swinburne (1993)
ve Swinburne (1994: bölüm 6 ve 7). Mükemmel iyiliğin, mutlak ilim ve mükemmel
özgürlükten kaynaklandığına dair kanıt için, bkz. Swinburne (1994: 65-71, 134-6)

8  Plantinga’nın terminolojisinde, Tanrı’nın ne tür bir dünyayı “güçlü bir şekilde
gerçekleştireceği” sorundur. (1974:173). “Dünya” kelimesini Tanrı’nın dışındaki var
olan her şey ve onun davranış şekli için kullanıyorum; ister (kısmen veya tamamen)
belirlenmemiş olsun, isterse özsel güçleri veya düzenlenmiş tabiat kanunlarıyla ey -lemde bulunmak için belirlenmiş olsun. Bir dünya birçok evrenler içerebilir veya içer -meyebilir. Mümkün dünyalar, bununla birlikte, metinde ifade edildiği gibi, mutlak
anlamda kudret sahibi bir Varlığın neden olabileceği özellikler tarafından somut hale
gelebilir. Bu terminolojide (ki standart değildir) bir dünya, sadece Tanrı’nın mutlak
kudretine atıfla -diğer niteliklerine atıf yapılmadan- sebep olduğu düşünülebilecek
mümkün bir dünya olarak kabul edilebilir. Tanrı’nın diğer sıfatlarının, örneğin O’nun
merhametinin, var etmeyeceği mümkün dünyalar da vardır.

9  Bu öneriyi Joseph Jedwab ve Tim Mawson’a borçluyum.

10   Eğer insanlar bu şekilde yeniden kopyalanacaklarsa, özelliklerinin (bazı DNA gibi
bileşenler vasıtası ile), kısmen kalıtımsal olduğunu eklemeliyim

11   Fiziksel sabiteler ve başlangıç koşulları ile ilgili sınırlılıklar hakkında tam detaylar için,
bkz. Tipler ve Barrow (1986), özellikle Bölüm 5 ve 6.


12   Doğal olmayan bir şekilde, oldukça kompleks bir hal almaksızın, çözülmesi düşünülen
söz konusu problemleri enflasyon teorisinin çözmediğine dair yaklaşım için, bkz.
Earman ve Mosterin (1999).

13   Sicim teorisinden temel tabiat kanunlarını türetmenin büyük oranda ince-ayara gerek -sinimi azaltması mümkündür. Bu Kane ve başkaları tarafından iddia edilmiştir (2000).
Bütün sicim teorilerinin eşit olduğunu ve farklı mümkün “boşluk”un bütüncül bir
şekilde tabiat kanunlarının değişkenlerinin bütün başlangıç değerlerini ve sabitelerini
belirlediğini ileri sürerler. Sicim teorisinin ispatlanmasından önce ve sonuçlarının
ispatlanmasından önce, çok fazla çalışma yapılması gerektiğini kabul etmektedirler.
Ancak, bu belirsiz spekülasyonlar kabul edilse bile, “çok sayıda mümkün boşluğun”
olduğunu, ayrıca hem herhangi diğer temel kanunların yerine sicim teorisine sahip
olmanın, hem de başlangıç koşulları için özel değerlerin olmasının gerektiğini kabul
etmektedirler.


14   Hipotezlerin göreceli basitliğini belirleyen çeşitli özellikler ile ilgili bir analiz teşebbüsü
için, bkz. Swinburne (2001: bölüm 4)
15   Aynı genişlikteki mümkün değerlerin herhangi bir aralığı içerisindeki bir değişkenin
veya bir sabitenin olasılığının bu sebeple aynı olacağı ve en basit ve en temel form -lardaki kanunlarla belirlendiği konusundaki görüşüm, Bertrand paradoksunun
versiyonları göz önünde buluşturularak oluşturulmuştur. Problemlerin başka şekilde
olabileceğine dair çok basit bir örnek olarak şunu verebilirim; Newton’un kütleçekim
kanunu F=G (mm
,
//r
2
), d’nin G
-1/3
 olarak tanımlanması durumunda, F=mm
,
/d
3
r
2
olarak, ifade edilebilir. d’nin sabit olasılık dağılımı G’nin sabit olasılık dağılımını ver -meyecektir; bu, bu durumun tersi için de geçerlidir. Tabiat kanunları çok komplike
formlarda ifade etmek, mantıksal olarak onları en basit formunda ifade etmeye eşittir
ve formlarının değişkenleri ve sabiteleri adına sabit bir olasılık yoğunluğu olduğunu
varsaymak, bunların çok daha büyük versiyonlarının (daha az ince-ayarlılarının)
evrenin insan yaşamını üretmesi için gerekli olabileceği gibi sonuçlara sahip olabilirdi.
Fakat kanunlar, en basit formlarının özellikleri vasıtasıyla daha büyük önsel olasılığa
sahip olmak için, daha basitleştirilir. Bir sabite (örneğin G’deki -1/3), üssel olarak ifade
edilecek bir sabiteden daha basit olduğu için, Newton’un kanunun geleneksel formu,
mümkün olabilecek en basit şekilde ifade edilişidir ve böylece en temel formdur.
Ve daha genel olarak, bir kanunun en basit formunda ısrar, bu türdeki kanunların



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder