Nobel Ödüllü Abdüsselam
Abdüsselâm (1926–1996), Pakistan’ın küçük bir şehri olan Jhang’da
dünyaya gelir. Pencab Üniversitesi’nde başladığı lisans eğitimini
Cambridge Üniversitesi’nde tamamlar. Girdiği bütün imtihanlardan en
yüksek notu alır ve 1949’da matematik ve fizik bölümlerinden
birincilikle mezun olur. 1952’de kuantum elektrodinamiği üzerine yazdığı
doktora teziyle de bilim dünyasında yavaş yavaş tanınmaya başlar.
1954–1957 yılları arasında Cambridge Üniversitesi’nde fizik dersleri
veren Abdüsselâm’a, 1957’de ‘Imperial College’da profesörlük unvanı
verilir. Böylece, 16 yaşında Lahor’a gelene kadar elektrikle tanışmamış
bir köy çocuğu, 31 yaşında Imperial College tarihinin en genç profesörü
olur.
Nobel kazandıran çalışması
Abdüsselâm’ın Nobel
Mükâfatı almasını sağlayan çalışması, elektromanyetik ve zayıf nükleer
kuvvetleri birleştirdiği ‘elektro-zayıf’ teorisidir. Yüce Allah,
mikro-âlemden makro-âleme kadar bütün sistemlerde dört temel kuvvet
(etkileşim) vazetmiştir. Bunlar kütle çekim (gravistasyon) kuvveti,
elektromanyetik kuvvet, nükleer güçlü ve zayıf etkileşimlerdir. Çekim
kuvveti, kütlesi olan bütün parçacıklar arasında yaratılır. Her kütleye,
diğer bir kütleyi aralarındaki uzaklık arttıkça azalan bir kuvvetle
çekme istidadı verilmiştir. Elektromanyetik kuvvet ise yüklü parçacıklar
arasında yaratılır. Atom ve moleküllerin bir arada bulunması,
elektronların atomun çekirdeği etrafında belirli bir yörüngede tutulması
bu kuvvet vasıtasıyla gerçekleştirilir. Güçlü etkileşmeler, atom
çekirdeklerinde tesirini gösterir ve dört temel kuvvet içerisinde en
güçlü olanıdır. Proton-nötron, nötron-nötron, proton-proton
etkileşimleri, bu kuvvet vesilesiyle olur. Zayıf etkileşimler ise,
proton ve nötronların içindeki parçacık (nükleon) bozunmalarında vazife
alırlar. Radyoaktif bozunmalar ve radyoaktivite bu kuvvetin vazife
alanına girmektedir.
20. yüzyılın teorik fizikçileri arasındaki en
popüler çalışmalardan biri de, bu dört temel kuvvetin aslında tek kuvvet
olarak ifade edilip edilmeyeceğini araştırmak olmuştur. Isaac Newton’un
keşfettiği ‘Evrensel Kütle Çekim Kanunu’ ile dünya ve uzaydaki mekanik,
bir mânâda fizik ile astronomi birleşmişti. Daha sonraları James Clark
Maxwell, elektrikî ve manyetik kuvvetlerin aslında tek bir kuvvet olarak
ifade edilebileceğini gösterdi. Einstein ise ömrünün son 30 yılını,
bütün kuvvetleri tek çatı altında toplayacak bir teori üzerine çalışmaya
adadı. Fakat o zamanlardaki teorik altyapının bu zor problemin
çözülmesi için yeterli olmayışı, Einstein’ın bu büyük hayalinin
gerçekleşmesini engelledi. Teorik fizikçiler arasında Einstein’ın
öncülüğünü yaptığı ‘Büyük Birleşik Teori’ (Grand Unification Theory)
geniş bir alâka uyandırmıştı. Bu konuda yaptığı çalışmalar neticesinde
Abdüsselâm elektromanyetik ve zayıf kuvvetlerinin yüksek bir enerji
seviyesinde birleştirilebileceğini, tek kuvvet gibi ifade
edilebileceğini matematikî olarak ispatladı. Bu ispatı kendisine, aynı
konuda benzer çalışmalar yapan Weinberg ve Glashow ile birlikte 1979
yılı Nobel Fizik Mükâfatı’nı kazandırdı.
Çalışmalarında tevhid ve Kur’ân’ın tesiri
Abdüsselâm:
“İslâm tevhid dinidir. Dinde böyle olduğu gibi marifette de tevhid-i
efâl, tevhid-i sıfat ve tevhid-i Zât mertebeleri vardır. Niçin bütün
eşyada birlik tecelli etmesin?” diyor ve Allah’ın zâtında, fiillerinde
ve sıfatlarında bir ve tek olmasıyla, sözü edilen dört kuvvetin birliği
ve tekliği arasında münasebet kuruyordu. 20. asrın büyük
mütefekkirlerinden Bediüzzaman Hazretleri ise: “Her birliği bulunan,
yalnız birden sudûr edecektir. Mâdem her şeyde ve bütün eşyada bir
birlik var; demek onlar bir tek zâtın îcâdıdır.” (30. Söz) demiştir.
Dolayısıyla, bugün fizikçilerin peşinden koştukları bu teori
gösterildiği takdirde, bilhassa Bediüzzaman’ın Kur’ân’ı tefsir eden
eserlerinde vurguladığı tevhid hakikatinin binlerce delilinden biri daha
aydınlığa kavuşacaktır.
Kendine Nobel kazandıran çalışmada
Abdüsselâm tevhidden ilham almıştır. Onun böylesine büyük bir buluşa
dinî inançlarından yola çıkarak ulaşmış olması, günümüzde din ile
bilimin çeliştiğini iddia eden materyalist düşünce sisteminin ne kadar
yanlış bir yolda olduğunu gösteren en güzel örnektir. Abdüsselâm aynı
zamanda temel parçacıkların simetri özellikleri üzerine de bazı
çalışmalarda bulunmuştur. Simetrilerle neden ilgilendiğini Abdüsselâm:
“Kainatın güzellik, simetri, âhenk ve intizam içinde, kargaşaya yer
verilmeden Allah tarafından yaratıldığını düşünmek belki de benim İslâm
mirasımdan geliyor olabilir. Bu yüzden benim ilim anlayışımda İslâm’ın
büyük rolü var.” sözleriyle açıklamaktadır.
Mehmet Akif Ersoy’un veciz ifadelerle açıkladığı:
“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı.”
ufkunu
Abdüsselâm’ın hayatında ve eserlerinde görmek mümkündür. ‘İslâm ve
İlim’ konulu bir konuşmasına başlarken sarfettiği şu sözler,
Abdüsselâm’ı daha yakından tanımamızı sağlayacaktır: “Her şeyden önce
ifade edeyim ki, ben Müslümanlığa hem inanan, hem de onu tatbik eden bir
insanım. Ben bir Müslüman’ım; çünkü Kur’ân’ın ruhî davetine inanıyorum.
Kur’ân benimle kozmolojiden, fizikten, biyoloji ve tıptan alınan
misâllerle, tabiat kanunları üzerindeki ilâhî in’ikasların bütün
insanlığa hitap eden deliller olduğuna dikkat çekerek konuşuyor.”
Bu
büyük fizikçi, kendisine Nobel takdim edilirken yaptığı kısa
konuşmasında da yine Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler okumayı ihmal
etmemiştir:
“İslâm’ın Mukaddes Kitab’ında Allah şöyle buyuruyor:
‘Yedi kat göğü birbiriyle tam uyum içinde yaratan O’dur. Rahmân’ın
yaratmasında hiçbir nizamsızlık göremezsin. Gözünü çevir de bak:
Herhangi bir kusur görebilir misin? Sonra tekrar tekrar gözünü çevir de
bak, gözün bir kusur bulamadığından, eli boş ve bitkin geri döner.
(Mülk:3-4)’ Netice olarak bu, bütün fizikçilerin inancıdır;
araştırmalarımız derinleştikçe, hayranlık ve heyecanımız artar,
gözlerimiz daha fazla kamaşır.”
Abdüsselâm’ın inancında samimiyeti
Abdüsselâm
Imperial’da iken Bertrand Russell, Einstein, Robert Oppenheimer ve
Wolfgang Pauli gibi tanınmış düşünce ve bilim adamlarıyla bir arada
bulunmuştur. Abdüsselâm bir konuşmaları esnasında Allah’a iman etme
şerefine eremeyen Bertrand Russell’a; “Allah’a iman olmadan insan, hata
yapmaya daha çok meyillidir. Tarih gösteriyor ki Allah’a imanı olan
insanlar, imanı olmayanlara kıyasla daha çok fedakârlıkta bulunarak
insanlığa daha faydalı olmuşlardır.” diyerek imanın bu dünya için bile
ne kadar gerekli ve önemli olduğunu vurgulamıştır.
Abdüsselam’la
Einstein’ın ilk buluşmalarında bütün konuşmaları din üzerine olmuştur.
Abdüsselâm, Einstein’a İslâm’daki tevhid hakikatini anlatmıştır.
Einstein, onun fikirlerini dikkate almış, hattâ bu konuşmalar,
aralarında belli bir yakınlığın doğmasına vesile olmuştur. Abdüsselâm
derslerinde ve konuşmalarında yeri geldiğinde Kur’ân’dan âyetler okuyor
ve inancını diğer insanlarla da paylaşıyordu. O, hiçbir zaman inancını
saklama gereği hissetmemiş, inandığı değerleri hep savunmuş ve bu samimi
davranışları dolayısıyla meslektaşları ve öğrencilerinden her zaman
saygı görmüştür.
Allah’ın (cc) sonsuz ilmine teslimiyeti
Bilim
tarihine bakıldığında bilim adamlarının yoğun çaba sarf ettikleri hâlde
çoğu zaman hakikate ulaşamadıkları, sınırları zorlamalarına rağmen
öteye geçemedikleri görülecektir. Abdüsselâm bu gerçeği ifade bâbında:
“Bizler, Allah’ın hikmetini keşfetmeye çalışıyoruz. Elbette ki çoğu
zaman tam mânâsıyla buna muvaffak olamıyoruz; ama bazen hakikatin küçük
bir parçasını görmekle büyük bir memnuniyet duyuyoruz.” demiştir. Ünlü
fizikçi Newton’un ölümüne yakın söylediği: “Ben kendimi sahilde oynayan
ve parlak, güzel çakıl taşları arayan bir çocuğa benzetiyorum. Öte
tarafta büyük bir hakikat okyanusu keşfedilmemiş olarak duruyor.”
sözleri de aynı noktaya işaret etmektedir.
Abdüsselâm modern bilimin
düştüğü hataya düşmemiş ve her zaman Hakk ve hakikat karşısında haddini
bilmiştir. Yüce Yaratıcı’nın sonsuz ilmine teslimiyetini: “Fiziğin
bugün sessiz kaldığı, belki yarın da sessiz kalacağı problemler
hakkındaki şahsî inancım, İslâm’ın zamanlar üstü mânevî mesajıyla ifade
edilmiştir. ‘İşte kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere. O
muttakiler ki görünmeyen âleme inanırlar…” (Bakara/2-3) diyerek
belirtmiştir. Abdüsselâm’ın ilmin sınırlı olduğunu belirtmesi ve gözüyle
görmediğine inanmayan bilim adamlarına ‘gayb’ı hatırlatması dikkate
değerdir.
Abdüsselâm, İslâm’ın bilime katkısını görmezden gelen
bilim adamlarına en büyük dersi yine Nobel alırken yaptığı konuşmada
vermiştir: “Bilim dünyası bütün insanlığın ortak mirasıdır. Doğu ve
Batı, Kuzey ve Güney eşit olarak bilime iştirak etmiştir.” O, 8. asır
ile 12. asır arasında gelişen ilmin tamamıyla Müslümanlara ait olduğunu
üstüne basarak ifade etmekte ve “Ben sadece bu geleneği devam
ettiriyorum.” demektedir. Fakat daha sonraları ilmî gelişmenin İslâm
dünyasında duraklamaya girmesi ve bugünün bilim alanında Müslümanların
söz sahibi olamayışı Abdüsselâm’ın içinde bir ukde olarak kalmıştır.
Bilimin İslâm ülkelerinde yeniden canlandırılması gerektiğini düşünür ve
bu geri kalmışlığa çözüm yolları arar: “Tarihin sayfalarını geriye
çevirip, tekrar ilimlerde liderliğimize kavuşabilir miyiz? Bizler,
bilhassa da genç nesil bunu takip edilmesi kaçınılmaz bir hedef olarak
kabul etmek durumundayız. Yeter ki, fikri inançlarımıza sarılalım ve
İslâm’ın ilk çağlarındaki hayatlarımızı unutmayalım. Ancak bu rönesansa
gidişin hiçbir kestirme yolu olmadığını da aklımızdan çıkarmayalım.
Bugünün şartlarında bunu yapacak bir ülkenin gençliği teşvik edilmeli ve
millet arzulu bir fedakârlıkla kendisini bu yola adamalı, insanlara
müspet ilim eğitimi verilmelidir.”
Evet “Bir toplum durumunu
değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumun hâlini
değiştirmez.” (Rad-11) Dolayısıyla öncelikle ferdî plânda ilme
verdiğimiz önemi gözden geçirmeli, gücümüz yettiğince ilimlerle meşgul
olmaya gayret etmeliyiz. Bugün hiçbir gayret göstermeden bilimde söz
sahibi olmayı istemek, yukarıdaki Kur’ânî gerçekle bağdaşmayacaktır.
Türkiye hakkındaki düşünceleri
Abdüsselâm,
ülkemizde yaptığı konuşmada Türkiye’nin İslâm dünyasına tesirinden ve
bilimde önder olma potansiyelinden bahsetmiştir: “Türkiye, kardeş
milletlerle olan münasebetleriyle dâima hep lider olagelmiştir. Bu ülke,
İslâmî ilimlere ve müspet ilme çok şey kazandırmış büyük bir milleti
temsil eder. Günümüzde bilimde ilerlemiş bazı ülkelerin önde gelen
akademik kuruluşlarında çalışan mümtaz Türk ilim adamları ve uzmanları
İslâm âlemindeki meslektaşlarının medâr-ı iftiharıdır. Bu yüzden
Türkiye’nin fıtrî canlılığıyla ilim liderliğindeki rolünü alacağından
eminim. İlme gerekli öncelikler verildiği takdirde, Türkiye’nin 2025
yılına kadar ilimde lider olmaması için hiçbir sebep yoktur.”
Abdüsselâm’ın bu konuşmasından bugüne kadar geçen süre zarfında bizleri
daha da ümitvâr olmaya sevk eden gelişmeler oldu. Okullarımızda yetişen
gençlerimizin milletlerarası bilim olimpiyatlarındaki üstün başarıları
ile millet olarak bilimde müspet yönde ivme kazanmaya başlamış
bulunuyoruz. Fizik, kimya, biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin
ortaöğretimden başlanarak sistemli bir şekilde öğretilmesinin bu
başarılara katkısı büyüktür. Olimpiyatlarda madalya kazanmış
gençlerimizin çokluğu ve bu gençlerin 5–10 yıl içerisinde bilim
dünyasına adım atacakları göz önüne alındığında Abdüsselâm’ın Türkiye
için belirlediği 2025’te bilimde söz sahibi olma hedefinin çok da uzak
olmadığını söyleyebiliriz. Son yıllarda akademik çalışmalarıyla bilim
dünyasında adını duyurmaya başlayan başarılı genç Türk bilim adamları da
geleceğine umutla bakmamıza vesile olan gelişmelere imza atmışlardır.
Burada unutulmaması gereken en önemli husus, bu gençlerin akıl ve kalbin
rehberliğinde araştırmaya yönlendirilmeleridir.
Abdüsselâm,
Türkiye’de yapmış olduğu bir konuşmasında: “Sizden hep, konuşmasına
Allah’ın ismiyle başlayan bir ilim adamının var olduğunu hatırlamanızı
isterim. Bunu sadece burada (İstanbul’da) yapmış değilim. Batı’da,
nerede olursa olsun, konuşmama hep besmele ile başlamışımdır. Böyle
konuşmamdan, onlar da memnun oluyorlar. Bu, benim için bir ümit
kaynağı.” demiştir. Bu sözlerle de inancının gereklerini samimi bir
şekilde yerine getirmenin diğer insanların tepkisine değil saygısına
mazhariyet getireceğini belirtmiştir.
Abdüsselâm’ın bilim dünyasına
katkısı, sadece teorik çalışmalardan ibaret değildir. Bilimin dünya
barışı ve milletlerin bir araya gelebilmesi için kullanılmasında da
büyük katkıları olmuştur. Sanayileşmiş ülkelerle bu yolda ilerleyen
ülkeleri birleştirme ve aradaki farkları kapatacak köprüler kurma
idealiyle büyük bir merkez açılmasını sağlamıştır. Kurulmasına vesile
olduğu Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi (ICTP), her yıl bilhassa
gelişmekte olan ülkelerdeki bilim adamlarını ağırlayarak bilimin
yaygınlaştırılmasını hedeflemektedir. Bu merkez, vefatından sonra
‘Abdüsselâm Milletlerarası Teorik Fizik Merkezi’ olarak anılmaya
başlanmıştır. Abdüsselâm bu merkezi plânlarken iki hedefleri olduğundan
bahseder. Bu hedeflerden birincisi Doğu ve Batı fizikçilerini bir araya
getirmek; ikincisi de gelişme yolundaki ülkelerin aktif ve üst
seviyedeki fizikçileri için olabildiğince kolaylıklar temin etmektir.
Önemli başarılara imza atmış olan Abdüsselâm 21 Kasım 1996 tarihinde
vefat etmiştir.
Abdüsselâm’ın çalışma arkadaşlarından fizik
profesörü John Ziman, onu tarif ederken: “Sadece birleştirmek…
Abdüsselâm’ın hayatının ve eserlerinin ana fikri budur.” demektedir. O,
Kur’ân-ı Kerîm’den ve tevhidden aldığı ilham ile iki temel kuvveti
birleştirmeyi başarmış ve bütün kuvvetlerin birleştirilmesi yolundaki
teorik çalışmaların önünü açmıştır. İslâm’ın evrensel mesajını hem dinî,
hem ilmî, hem de sosyal ve kültürel alanlarda uygulamaya gayret
gösteren Abdüsselâm, geleceğin Müslüman ilim adamları için çok güzel bir
örnek teşkil etmektedir. Nobel Mükâfatı almış ilk ve tek Müslüman ilim
adamı olan, geliştirdiği teoriyle iki farklı kuvveti birleştirmeyi
başaran, İslâm medeniyet ve kültür mirasının tesiri altında kaldığını
iftiharla söyleyen Abdüsselâm’ın hayatından genç nesillerin alacağı
mühim mesajlar vardır.
Kaynaklar
- Prof. Abdüsselâm, İdealler ve Gerçekler, İstanbul, Yeni Asya Yayınları, 1989.
- Şaban Döğen, Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, İstanbul, Yeni Asya Yayınları, 1987.
- Sadettin Merdin, Tanrıya Koşan Fizik, İstanbul, Timaş, 1995.
- Gerard’t Hooft, Maddenin Son Yapıtaşları, Ankara, TÜBİTAK Yayınları, 2000.
- www.nobelprize.org
- www.chowk.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder